En sevdiği şeylerden biri uyumaktır. En sevmediği şey ise uyumayı seven insanlar. Sabahları kahvaltı etmeden gelir okula, ama öğlene kadar en az Aysun ve Hilal kadar ziyaret eder kantini. Okuldan biran önce kaçıp eve gidebilmek en büyük zevkidir. Okula gelmediği günlerse okulu çok aradığını söyler hep. Sınıfa girenler, onun ya bağrışıp koşuşturarak Cihan’la birlikte cadılık yaptığını görürler, ya da dünya ile ilgisin kesmiş bir durumda sessizce sırasında oturduğunu. Okulun en çok canı sıkılan öğrencilerindendir. Can sıkıntısını da Coşkun’la fiziksel Cenk’le sözel kavgalar yaparak geçiştirmiştir, sene boyunca.
Buraya kadar yazılanlara bakıp Banu için «çelişki dolu, ters ‘Ve’kavgacı» bir insan diye düşünmeyin sakin. Bu çelişkiler onun sürekli değişiklikten hoşlanmasından, kavgalarsa kendine özgü samimiyet anlayışından kaynaklanır. Belki kendi canı çok sıkılır ama, istediği zaman güler yüzlü ve sevimli tavırlarıyla en sıkıntılı insanın bile moralini düzeltebilecek kadar tatlı bir insandır, O.
Bu arada Banu’nun tarihe ve tarih dersine olan tutkusunu da belirtmeden geçemeyeceğiz. Onun en az tarih kadar ilgilendiği bir konuda insan davranışlarının nedenlerini araştıran psikolojidir. Uzun süredir bu alanda ince araştırmalar yapan Banu’nun “insanların komplexleri” ve “Tırnaklarını yiyen çocukların sorunları” adlı kitapları merakla beklenmektedir. En az kitapları kadar merak edilen bir konuda Cihan’la yaptığı gizli yazışmalar ve ahlak derslerinde çizdiği anlaşılmaz resimlerdir.
Yazının sonuna gelince, biraz şaka, biraz gerçek, biraz yalan, biraz yanlış yazmaya çalıştık seni, gördüğümüz kadarıyla…
Yaşamla olan kavgan da başarılar dileriz sana. Ama arada bir seni sevenleri de hatırlamayı ihmal etme.
Her günün bir öncekinden güzel olsun.