11-B’ nin tüm sene boyunca tam olarak yazıldığı günler herhalde sayılıdır. Özellikle hemen hemen tüm derslere bir kaç kişi muhakkak geç girer ve mazeretleri de aşağı yukarı hep aynıdır. “Yener beyle görüşüyorduk da!” veya “Ethem Beyle mühim bir meseleyi hallediyorduk ” genellikle hocalarda bunu yutmuş gibi görünürler. ilk saatlerde genellikle sınıfta durgun bir hava vardır. Bazen bu sessizliği içten bir horlama sesi bozar. 3. veya 4. saatte millet yavaş yavaş uyanır. 5. saatte ise mide gurultuları başlar. Arkalardan önde oturmakta olan Aytaç’a hocanın da duyabileceği bir seste “Aytaç zil mi çaldı” nidaları duyulur. Aytaç büyük bir pişkinlikle hafiften saatine bakarak capcanlı bir sesle “Evet!” diye haykırır. Bu numara genellikle geçerlidir. Sınıfın tümünde kitap taşıma alışkanlığı yoktur. Arada birkaç kitap görülse de bunlar genel ahlaka ve okul kurallarına pek uymaz. Teneffüslerde sanki sözleşmişcesine müthiş bir sohbet ve mühim meselelerin ve hatta gönül islerinin hassasiyetle üzerinde durulduğu okulun yasam merkezi sayılan yerde 1. kat tuvaletinde buluşurlar. Sanki bir 3. zil bekler gibi 2. zil çaldıktan sonra da devam ederler. Bu sohbet taa ki Selahaddin Beyin çubukla yaptığı solo bir geçişle son bulur. İngilizce tartışma derslerinde iki farklı görüş varmış gibi sırf dersi kaynatmak için savaşlara başlanır ve İngilizcede bir kenara bırakılarak saçmalanırda saçmalanır. Sınıfımızın kızları her gün podyuma çıkar gibi birbirlerinden değişik ve rüküş hareketlerle ağızları hiç kapanmaksızın salına salına okula gelirler. Dersleri de mektupla anlaşma yolunu tercih edenlere karşın hocanın gözünün içine baka baka hiç durmaksızın birbirlerini çekiştirip dedikodu yapanlar da vardır. Bu durum sınavlarda dahi devam eder.
Kısacası tek vücut olan 11-B sınıfına gelecekte mutluluklar ve başarılar dileriz.